quoting“Naziler” neden kötüdür? Ortalama bir “gentile” ya da “goy” şu sıralamayı yapacaktır:
nevent1q…swvx
1. Irkçı
2. Cinsiyetçi
3. Anti-semitik
4. Homofobik
5. Savaş suçlusu
6. Soykırımcı
7. Otoriter
Ancak 1920’li, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda herkes bir ölçüde ırkçı, cinsiyetçi, homofobik ve anti-semitistti. Peki bu durum İkinci Dünya Savaşı dönemindeki herkesi kötü yapmaz mı?
Eğer “Naziler” sözde savaş suçları nedeniyle kötüyse, o zaman herkes kötüdür. İkinci Dünya Savaşı’ndaki tüm taraflar, özellikle de Sovyetler savaş suçu işlemiştir. Öyleyse bu nedenle kötü olamazlar.
Eğer otoriter oldukları için kötülerse, o zaman Amerikalılar ve Sovyetler de daha kötüydü. Hatta İkinci Dünya Savaşı dönemi Amerika’sı Franklin D. Roosevelt gibi bir zorbanın yönetimi altında bir ölçüde korporatist ve faşist olarak nitelendirilebilirdi. Mussolini bile ABD hakkında böyle söylüyordu. Sovyetler de zaten açıkça komünistti. O hâlde Naziler bu yüzden de kötü olamazlar.
Sonuçta bu “Nazilerin” kötü adamlar olmasının nihai nedeni Holokost’tur. Ancak Sovyetler Birliği de Holodomor’da 10 milyondan fazla Ukraynalıyı ve çeşitli kültür devrimlerinde ve tasfiyelerde sayısız insanı soykırıma uğratmıştır. Ayrıca ABD de suçsuz değildir, çünkü savaş boyunca kendi topraklarındaki Japonları, Almanları, İtalyanları, Nordikleri ve Arapları Arizona, Utah, Colorado, Wyoming ve California gibi çöl koşullarına sahip eyaletlerdeki toplama kamplarına kapatmıştır. Tüm bu bilgileri temel düzeyde ele aldığımızda, İkinci Dünya Savaşı’nda nesnel olarak iyi ya da kötü taraflar olmadığı sonucuna varabiliriz, ancak yine de akla bazı sorular gelmektedir: Üçüncü Reich neden Yahudilerden bu kadar şiddetle nefret ediyordu?
Şöyle diyebilirler: Hitler her şey için Yahudileri suçladı ve böylece güç kazanabildi. Diğer cevaplar şöyle olabilir: Onu sanat okuluna kabul etmediler. Ya da Yahudiler, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve Avusturya İmparatorluklarının topraklarını savunma çabalarını finanse etmeyi reddettiler. Ancak bu nedenler bir ulusu soykırıma sürükleyecek kadar sağlam gerekçeler değildir.
Almanya’nın Avrupa’daki en yüksek Yahudi nüfusuna sahip olduğunu unutmamalıyız. Dolayısıyla ortalama bir Alman, Yahudilerle, örneğin bir Polonyalı veya Letonyalıdan daha fazla muhatap olmuştur. Öyleyse, Yahudilerle en çok deneyimi olanlar neden “yanlış” suçlamalarla onlara karşı bu kadar sert davransınlar?
Öncelikle, Yahudilerin o dönemde Almanya ve Avrupa toplumundaki rollerini incelemeliyiz. Yahudiler büyük ölçüde bankaların, gazetelerin, kitap ve film endüstrilerinin sahibiydi ve üniversitelerde çok fazla varlık gösteriyorlardı. Bu dört husus, herhangi bir ulusun toplumunu ve ekonomisini büyük ölçüde şekillendirme becerisini mutlaka beraberinde getirir. Yahudilerin, Almanya’nın ulusal egemenliğini ve ekonomisini büyük ölçüde zedeleyen Versay Antlaşması’nı şekillendirdiği gerçeğini şimdilik bir kenara bırakırsak da, kitaplar ve filmler aracılığıyla Alman kültürünü yıktıklarını, basın aracılığıyla kamuoyunu şekillendirdiklerini ve üniversiteler aracılığıyla Marx’ın fikirlerini desteklediklerini görmezden gelemeyiz.
Hâl böyleyken, kendisinden, kültüründen ve halkından nefret etmesi söylenen herhangi bir insan hem bu fikri hem de bu fikri dile getireni geri tepecek ve reddedecektir. Bolşevizmin yükselişinden ve Almanya’da ekonomi ve kültürün çöküşünden sorumlu olanların büyük ölçüde ırkçı Yahudiler olduğu bir sır değildir. Ancak bu tek başına soykırım için bir mazeret olamaz. Olsa olsa sınır dışı etmek için bir gerekçedir ki aslında Üçüncü Reich’ın planı da buydu. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi, Yahudileri İsrail’e göndermek için savaş öncesinde Siyonist örgütlerle birlikte çalışmıştır. Buna Haavara Anlaşması denmişti. Savaş patlak verdiğinde bu anlaşma geçersiz kılındı çünkü Almanya’nın erkekleri savaşırken işgücüne ihtiyacı vardı, dolayısıyla çalışma kampları oluşturuldu. Ancak bu da bir başka soruyu akla getiriyor: Savaş hâlindeki bir ulus neden elindeki değerli işçileri bilfiil öldürür?
Savaş hâlindeki bir ulusun işgücünü öldürmesi mantıksızdır. Yine de Auschwitz ve Birkenau gibi sözde ölüm kampları sürekli gözümüze gözümüze sokulmaktadır. Ancak bu ölüm kamplarında öldürülen 6 milyon Yahudi söz konusu olduğunda ilginç bir anormallik de ortaya çıkmaktadır. Bu, matematiksel olarak imkânsızdır. İddia edilen süre zarfında 6 milyon Yahudi’nin öldürülmüş olması için her krematoryumda her 15 dakikada bir ceset yakılması gerekirdi. Oysa modern krematoryumlarda tek bir cesedin yakılması bunun dört katı kadar sürmektedir. Ayrıca eğer tahta kapılı, bolca tuvaletli ve izolasyondan yoksun pencereli gaz odalarının tümü iddia edildiği gibi işlevini yerine getiriyor olsaydı, gaz odalarının parametrelerine ve ölüm istatistiklerine göre bu sürecin en iyi şartlarda 16 yıl ve savaş hâli gibi en kötü (ekonomik ve işgücü bazlı) koşullarda 60 yıl sürmesi gerekiyordu. Bunu bir şekilde başardıklarını varsayarsak da kampların üzerinde savaşın her ayı boyunca uçan gözlem uçaklarının görebileceği büyüklükte gömülecek insan yığını dağları olması gerekirdi ve bu uçaklar böyle bir şey gözlemlemedi. Kısacası, bunun gerçekleşmiş olması fiziksel olarak imkânsızdır.
O hâlde, günümüzde anlatıldığı şekliyle Holokost’un gerçekleşmiş olması imkânsızsa, o zaman neden hâlâ bunu bir gerçek olarak kabul ediyoruz? Bize ne sebeple yalan söyleniyor? Hangi amaç uğruna?
Holokost, Avrupa’nın, milliyetçilik duygularını kırıp reddetmesi, beyaz kimliği, kültürü ve başarılarıyla gurur duymaktan vazgeçmesi, Yahudilere acıması, onları eleştirenleri susturması ve İsrail’in tek Yahudi etnik devletini meşrulaştırması için defalarca kullanıldı. Buraya kadar gelebildiyseniz, “‘Naziler’ neden kötüdür?” sorusunun cevabını da artık biliyorsunuz demektir. Cevap: Kötü değillerdi. Tarih galip gelenler tarafından yazılır. Ve eğer galip kötü ise, o zaman kendisine karşı savaşanları acımasızca şeytanlaştıracaktır.
Kaan on Nostr: ...
https://rumble.com/v52mli6-joel-davis-makes-the-case-for-adolf-hitler-and-nazi-germany.html